4 Kasım 2017 Cumartesi

Işığa Yolculuk




Havaalanında ökçeli ayakkabılarla koşuştururken, kalabalığa mı, üzerimi değiştirmeye zaman bulamadığıma mı yoksa ikisine birden mi lanet okuduğumu bilmeden insanlara çarpa çarpa valizimi sürükleyerek bankoya ulaşabildim. İnsanların konuşmalarından yayılan homurtu ortamdaki seslerle birleşince dayanılmaz bir uğultu oluşturuyordu. Kalabalığı ve uğultuyu bölerek ancak üçüncü anonsun sonunda ulaştım bankoya. Derin bir soluk alarak kimliğimi yer hostesine uzattım. Bagaj işlemlerini tamamlayıp uçuş kartımı aldığımda, uçağı kaçırma riskinden ve valizin ağırlığından aynı anda kurtuldum. Yerime oturduğumda, telaştan ve koşuşturmaktan unuttuğum ayaklarımın ağrısını zonklamalarıyla farkına vardım. Bir kahve her şeyi unutturacaktı.

Uçak apronda hareket etmeye başladı. Çok yorgun olmama rağmen, el alışkanlığıyla çantamdan kitabımı çıkardım. Yanımdaki kilolu sayılabilecek bir bey, cüssesine yakışır bir dosyayı dizlerine koymuştu. Yol boyunca çalışacağını, uçağın kalkışının tamamlanmasını beklediğini tahmin ettim. kemer ikaz ışıklarının sönmesiyle tablasını açtı ve dosyayı yerleştirdi, dosyanın altında ince bir kitap ilişti gözüme. Okuyan insanlara has bir merakla kitabın hangi yazara ait olduğunu, bildiğim bir kitap olup olmadığını merak ettim. Ve dayanamayıp ” Kitabınıza bakabilir miyim?” dedim. Cevap vermeden nazikçe uzattı kitabı. Furuğ, Yeryüzü Ayetleri, Seçme Şiirler . Bir şiir kitabı. Mahcup bir tebessümle  “bildiğim bir şair değil” dedim. O Furuğ’u bilmeyişime şaşırdı ben de bir beyin seyahat kitabı olarak şiir seçmesine.

“İranlı kadın şair“ dedi. “O coğrafyada kadına biçilen elbiseyi giymemiş, kendisine aşktan ve sanattan bir elbise yapmış  özel bir kadın.  Onun için Rıza Berahani “İran’da tamamen biriciktir ve dünyada ise kadın biricikleri arasında demiştir. Özgürlüğünü ve sanatını her şeyin üstünde tutmuş, bedelini ömür boyu çocuğunu görmeyerek ödemiş,  o kıtada dile gelmemesi gerek şeyleri şiir olarak yazmış,  cesaretini ispatlamıştır." Soluklanıp kitaptan 37.sayfayı açtı ve sözlerini doğrulayan dizeleri okudu.

“Günah işledim hazla dolu bir günah
 Sıcak, ateşli bir kucakta
 günah işledim demirden
 ateşli, öç  peşinde kollar arasında”
  
Furuğ’un şiirindeki aşkı bilmiyorum ama sizin aşkla bahsettiğiniz belli dedim. Hüzünle baktı, “ona gidiyorum” dedi. Aşk tek taraflı yaşanabilendi,- karşı tarafın ölü olmasının ne önemi var-. Vuslat dedim içimden. Umarım bir aksilik olmaz ve kavuşursunuz. Sanat, kadın, aşk ve cesaret bunlar çok kolay bir araya gelen kavramlar değil en azından kendi coğrafyamdan biliyorum. Hayatımın en güzel yolculuklarından birisi olacağı kesindi artık.
-Yormayacaksam daha dinlemek isterim.
-Okurum tabii, ama isterim ki şiirlerini kendi sesinden dinleyin, sesinin ahengi, vurguları insanı büyüler.
“Söz” dedim, “ilk fırsatta.”

“ah!
bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen
bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen terk edilmiş merdivenden inmek

ve yalnızlık içinde çürümekte olan bir şeye ulaşmaktır
bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır
ve "ellerini seviyorum"
diyen sesin kederinde ölmektir”
Çok güzelmiş dedim. Yolculuktan çıkıp özel bir şiir dinletisine dönüştü yol.
Kitabın sayfalarını çevirip okuyacağı  şiire bakındı ve  durdu. Sayfada kırmızı kalemle düşülen notta,
” bazı dizeleri sadece bedelini ödeyenler anlar” yazıyordu.
“orada gece boyunca
göğsümde umutsuzca,
nefes nefese soluyan biri
ayağa kalkıp
seni isteyen birinin
soğuk ellerini
durmaksızın itiyordu”

Notu sormadım.

Aşkın her halini dinliyordum; karşılıklı, karşılıksız, yasak, çok sevilen ve çok seven…

“Aşk gerçekten aşksa, zaman aptalca laftır“ dediği için belki de, zamanı hiçe sayarak gidiyorum dediğinde, alçalmaya başladığımızın anonsunu duyduk.
Kendimi bile kıskandığım olmuştur ama, yaşamayan bir kadını ilk kez kıskanıyordum.
Anılarıma unutamayacağım bir yolculuk, belleğime harika şiirler ve hayatıma özel bir dost katarak  harika bir yolculuğun sonuna geldim…

“herkes biliyor
simurgların sessiz ve soğuk rüyasına yol bulduğumuzu
gerçeği bahçede
adsız bir çiçeğin utangaç bakışında
ve ölümsüzlüğü
iki güneşin birbirine bakıp daldığı
sonsuz bir ânında bulduk biz.”


Kitap: Furuğ/  Yeryüzü Ayetleri/ Seçme Şiirler
Can /7.baskı
Çeviri:Makbule Aras

Mavi Posta Kasım Sayısında Yayımlanmıştır.