"Hayatın
kısa rüyasına karşılık, sınırsız zamanın gecesi ne kadar uzun!"
Schopenhauer
Düşler gerçekten güzel olunca; rüyalar da yaşamdan güzel
olur. Onun içindir geceye sığınmamız;
karanlığıyla saklasın, sessizliğiyle sarsın…Bir ırmak gibi alsın götürsün
ruhumuzun özlediğine…
Yolların, yılların yapamadığını o yapsın. Kırgınlıkları, küskünlükleri, öfkeleri araya girenleri;
çağlaması silsin…
Ay güzelliğini esirgemez düşlerden ve de rüyalardan…
Gece, Ay, ırmak ve rüya…Süslesin benliğimizi ritmiyle, ışıltısıyla…
Rüyada sevgi ilk halindedir. Kırılmamış, örselenmemiş,
tükenmemiş… Konuşursun, koklaşırsın, sarılırsın, hasret giderirsin… Uyandığında
kokusu burnundadır; huzuru ruhunda.
Bazen , barışma aracıdır rüyalar. Köprü Üstü Aşıkları
filminde şöyle der kadın, hapishaneye terk ettiği sevgilisini görmeye gittiğinde: “Rüyalarım gönderdi beni , Rüyasında
gördüğünü uyanınca aramalı insan bu hayatı
kolaylaştırır. -Alo, seni rüyamda gördüm. ’Aşk uyandırdı beni’ “
Ama gururu hangimiz alt edebiliriz ki; hangimiz
arayabiliriz, ben geldim diyebiliriz… Ayrılıklara mahkûm, rüyalara mecburiyetimiz
bundandır.
Rüyaya daldığımız ırmağın Lethe olmamasını şans bilip; damla
damla biriktirdiğimiz özlemimizle, kavuşmayı bekleyeceğiz…
Bizi götür, kokumuzla ey ırmak; aşk uyandır onu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder