"Postacının çantasındaki mektuplara neler sığar:Kaç ölüm-dirim haberi, kaç hülya, kaç yanlış anlaşılma"
Gönderen:EnisBatur
Düşmüş!.. İçeri düşmüş!.. Annem ağladığına göre kötü düşmüş
demek ki… Elinde bir mektup… okudukça hıçkırıklar sıklaşıyor… Göz yaşları
mektup üzerindeki harflerde büyüteç görevi görüyor, damlanın düştüğü harf
kocaman oluyor…Babam teselli ediyor… Madem teselli edecektin, niye verdin
mektubu, niye saklamadın?.. Babama o
küçücük aklımla hayıflanırken, içeri düşmenin ne demek olduğunu çözmeye
çalışıyorum… Bu kadar ağlandığına göre içine düşülen çukur derin… Çıkılması
güç, öyle ya!… Hıçkırıklar arasından annemin kısık sesi “daha da çıkamaz”. Son
kararım: çukur çok derin…
Belleğimde mektuba ve 12 Eylül’e dair ilk iz…
Ekmek almaya diye evden çıkan kuzenim, yıllarca geri gelmemek üzere götürülmüş…
Mektup, sonraki yıllar; hep güzel haber demekti , teyzem
demekti… Tekrar tekrar okunan, her kelimesinde hasret giderilen, uzakları yakın
eden kağıt parçasından çok kutsal bir metindi… Zaten okumalar da ayin edasında
yapılırdı.. Sessizce… Bir köşede…
Öğrendim ki, mektup en kıymetli kağıt parçası…
Ondan; yazanın kokusu, yorğunluğu, uykusuzluğu, özlemi mürekkep aracığıyla bize
ulaşıyor…
Onun için midir bilmem , mektuplardan oluşan
romanlar daha bir yüreğimi burkar… Çünkü; yaşayarak öğrendiğin bir şeyin,
sağlamasına veya provasına gerek duymuyorsun… Oradaki duygu geçişini
doğruluğunu peşinen kabul ediyorsun…
Kuzenlerime ve arkadaşlarıma gönderdiğim
mektuplar dışında mektup yazmadım…
Aşk mektubu yazmadan mektup yazmış sayılır
mıyız? Düşlerini ,hasretini, beklediğini yazmadan?.. Sanırım bir noksanlık
oluyor…
Mektup yazılmamışsa, o duygu derinliğine, o
dipsiz çukura düşülmemiştir -fikrimce…O çukurdan başka çıkış yolu yok çünkü; seni teslim alan bu kez hatıralarındır…
Son kararım: Mektup yazılmışsa çukur çok
derindir!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder