“Yaşam felsefesi olarak yücelttiğim şeyin bir çeşit hüzün olduğunu
anlıyorum.”
Umberto Eco /Foucault Sarkacı/s:90
Renk ahenk
bir doğa… Yeşilin turuncunun, kızılın, sarının her tonu… Göllerde
nehirlerde yansımalar… kır evine sığınası geliyor insanın, dünyanın tüm
derdinden tasasında uzağa, bir oda dolusu kitapla sevdiğinin kollarına…Okudukça
kaybolsak, kayboldukça okusak ve yeniden
satırlarda dizelerde kendimizi bulsak…Şöminenin
çıtırtısı, rüzgarın uğultusu, düşen yaprakların uçuşu; anılara alıp götürse…
Sararıp , kopan
yapraklar ayrılığın imgesi iken simgesi olur … Yük ağırlaşır… Yalnızlık duygusu
yoğunlaşır, gönül gücümüzü destekleyecek, yükseltecek kişiler ararız etrafımızda…
Varlığı, bin derde dava olanlardan… - Ama yokken var olanları buna dahil
edebilir miyiz?
Kır evinin verandasında, dizlerinde
kitap gözlerin patikada ise; gelmeyecek olanı beklemenin ne demek olduğunu, okuduğun kitapta
rastladığında, kitabın kapaklarını birbirine çarpar Allah kahretsin dersin, göz yaşını tutamazsın… Ağlarsın… Gözlerin
sızlar, yüreğin sızlar; okursun…
Sarıya boyanmış doğa hüzün denizi olur,
dalar gidersin…
Vebali bir aya mıdır?.. Tabii ki
değil… Ama o ki hatırlatın; Kasım adın hüzün olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder