her ömrün bir eylülü vardır
onca yaşadım
şimdi bildim
Murathan Mungan
"Sandaldan iki dediğimde sen, üç dediğimde ben atlayacağım." dedi . Kıyıya kadar yüzülecek, yarışı kaybeden biraları ısmarlayacaktı. Kabul etmedim, "Birlikte," dedim. "Üç dediğinde."
"Olur." dedi. En azından vicdanı rahatlamıştı. Her kulaçta O'nu kontrol ediyordum, istese benden önce bitirebilirdi, eşitliği seçti. Kıyıya birlikte çıktık ve uzandık. Dalgaların çekilirken, çakıl taşlarının yuvarlanışından çıkan o eşsiz melodi ile soluklandık.
Bu bir barışmaydı, biraz karşıyla, daha çok kendimle.
Yokluğunda en çok yeşil gözlerindeki derinliği özlemiştim.
Seyretmeye doyamadığım bir ormanı, sürekli belleğimde taşımanın ağırlığı vardı yüreğimde. Bu ada tatili bize iyi gelecekti. Bedenlerimiz ve ruhlarımız özlediği her şeye kavuşacaktı.
Her kavgada, içimden tuğlalar düşüp tuz buz oluyorken, yeniden asla tamir olmaz dediğim duygularım, her defasında eskisine göre daha sağlam inşa edilmiş oluyordu.
Üzerine çok düşünüyordum; ne ayrı kalabiliyorduk ne de birlikte olabiliyorduk. Peki neden kopmuyorduk? Her seferinde son deyip, sonlandıramadığımız şey miydi aşk? Yoksa hiçbir tarife sığmayan şey mi? Olması için ne gerekiyordu? Yanıtı Stendhal’ın 'Kızıl ile Kara' romanındaki cümlede saklıydı: “Eşitlik olmayınca aşk da olmaz”. Yaşı, mülkiyeti, entelektüel birikimi kısaca her şeyi eşitlemek... Sende fazla olanı karşıya vererek, bir şeylerden vazgeçerek, verdiklerinin yerine karşıdan bir şeyler koyarak olabilirdi. Bunu başarmaya başlamıştık.
Yanında olmak isteyip de olamadığım bir akşam, “Bu geceyi ömrümden düşmesinler.“ diye yazdım. Gelen yanıt: “Sensiz geçen hiçbir anı benim ömrümden düşmesinler....” oldu.
Fırtınada tutunacağı dal gibi tutunacağı cümleleri, harç görevi gören anları olmalı insanın.
Eylülü seviyordum.
Denize ve karaya tutkusu eşit olan nadir insanlardanım. Eylülün sararmış yaprakları arasında dolaşırkenki hüznü, denize girdiğim zamanki neşeyi ve ferahlığı seviyordum.
Tatil programını yaparkenki tarihin manidarlığının gözünden kaçmadığını tahmin ediyordum, ama tarihe dair bir şey demediği için sezdi diye kendi kendimi yiyordum…
Rezervasyonu yaptırırken pansiyon sahibine sürpriz doğum günü kutlaması yapacağımdan bahsedip gerekli hazırlıkları rica etmiştim. Tatilimizin son gecesine denk geliyordu. İlk iki gün pansiyon sahibi ablayla kaş göz işaretiyle işbirliğimizi tatlı bir oyuna dönüştürmüştük. Her şey yolundaydı.
Masamız ikimizin de sevdiği gibi deniz kenarındaydı. Sustuğumuz anlarda minik dalgaların ritmik şıpırtısını dinliyorduk. Ay simlerini denize dökmüş, karanlık sular ışıl ışıl parlıyordu. Masamızda rakımız, tatlı bir sohbete daldık.
Ablaya işaret etmemle birlikte, Barış Manço’nun 'Kol Düğmeleri'nin müziği ve mumların sarı ışıkları ortama aynı anda yayıldı. Notuna “İki küçük kol düğmesi/ bütün bir aşk hikayesi” yazdığım, kol düğmesi hediye paketimi verdim.. Onun şaşkınlığını ve heyecanını izlerken, kaldırdım kadehimi ve dedim ki;
Ekinoks dünyaya, yeni yaşın sana, doğum günün bana kutlu olsun sevgilim...
Çok güzel canım, başarılar. De vamında daha uzun öyküler diliyor um.öptüm.
YanıtlaSil